Pia
ne olur kim olduğunu bilsem pia’nın
ellerini bir tutsam ölsem
böyle uzak seslenmese
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
otelleri bomboş bulmasam
içlenip buzlu bir kadeh gibi
buğulanıp buğulanıp durmasam
ne olur sabaha karşı rıhtımda
çocuklar pia’yı görseler
bana haber salsalar bilsem
içimi büsbütün yıldızlar basar
bir hançer gibi çıkıp giderdim
ben bir şehre geldiğim vakit
o başka bir şehre gitmese
singapur yolunda demeseler
bana bunu yapmasalar yorgunum
üstelik parasızım pasaportsuzum
ne olur sabaha karşı rıhtımda
seslendiğini duysam pia’nın
sırtında yoksul bir yağmurluk
çocuk gözleri büyük büyük
üşümüş ürpermiş soluk
ellerini tutabilsem pia’nın
ölsem eksiksiz ölürdüm
Attila İlhan, çoğunlukla bir aşk şairi… İdeolojik bir şeyler anlatırken bile aşkın nesnelerini, öznelerini kullanan bir Türk edebiyatı yapıtaşı.
Genel şiirlerine uyguladığı gibi bu şiirinde de büyük harfler ve noktalamaya dikkat etmeden ütopik aşkını kaleme almış İlhan. Şiir hakkında internet ortamında hikayeler bulunsa da bunun zamanında bir dergide kaleme alınmış mizah unsuru olduğunu bulmam çok zor olmadı. Uydurma hikayeye göre yazılışı şu şekildedir:
Attila İlhan bir gün Kadıköy Rıhtım’da oturmaktadır. Ve o sırada yoldan geçen yabancı plakalı bir nakliye aracı görür. Nakliye aracının üstünde Pakistan International Airlines yazıyordur. İlhan, nakliye aracını hayalindeki kadına benzetir.
Ve detayı da şudur:
Beklenen kadını belki görmüştür ama bu nakliye araç gibi hızla yanından geçip gitmiş, farkında bile olmamıştır.
Attila İlhan bu hikayeyi kendisi de yalanlamış tabii. Ancak uydurma hikaye yine de bizlere şiire dair çok şey anlatıyor. Bir nakliye aracı olmasa dahi ütopik, bulunamamış ve bulunma ihtimalinden de yeterince uzak, düşüncelerde dahi yeri olmayan, şiirlerde bile kavuşulamayan bir aşkı sergiliyor bizlere “pia”.
İmkansız aşklarda kaybolan, mutlu hikayelerde ise kendisini doğru yerde hissetmeyerek onu da imkansızlaştıran bir aşk hayatı geçirmiş İlhan. İhtimallerde varsayılabilen Pia gerçekte olmasa bile yaşanacak olası aşk kaleme alınmış. İmkansızlık, çaresizlik ve mutluluğa doğru bir aciliyet dile getirilmiş şair tarafından. “parasız, pasaportsuz”, “yorgunum”, “o başka bir şehre gitmese” ifadeleri çaresizliğin en büyük işaretleri. Çaresizliğin yanında ise bezmişlik, tükenmişlik, ulaşılamamazlık adeta bir imkansızlık vücut buluyor kelimelerde.
Attila İlhan bu duyguları aktarırken yapmayı sevdiği ve bu alanda da çok eser bıraktığı senaryo gibi yazmayı kullanmış, bu şekilde tasvirlere yer vermiş. Bu tasvirlerdeki senaryo havasını “sabaha karşı rıhtımda, otelleri bomboş bulmasam” söylemleri hissettiriyor bana. Bir filmden kopmuşçasına şiirde yer bulmuş kavramlar kendilerine. Gerçeği yazmayı seven Attila İlhan belki de böylesine imkansız bir kavramsal aşkı ve bir o kadar çaresiz halini kalbine karşı ancak bu şekilde somutlaştırabilmiştir aklına ve gözleri için bu denli imkansız bir fikirsel aşkı.
Ölümünün kusursuzluğunu ise fikren oluşturduğu bir şeye bağlıyor ancak şair. Bütün bu şiirinde hep ani duygular, olabildiğince hızlı hareketler, aceleci tavırlarından bahsediyor ihtimale karşın.
Bir ihtimal için aşkını beslemiş, yok saymamış şairimiz. Okurken de fikri aşkında derin bir saygı uyandırdı. Bu derece aşkların olabilmesi, oluşabilmesi dileğimle…